.:Çağdaş ÖNEN:.

Çağdaş'ın Bakış Açısı


2008-2009 sezonunu UEFA Avrupa Ligi vizesini alarak 5.sırada bitirdik. Her anlamda başarısız geçen bir sezonun ardından Avrupa Ligi’ne katılıyor olmak en azından bir teselli oldu. Peki Galatasaray’ın yaptığı yanlışlardan ‘Liderlik’ üzerine nasıl dersler alınmalı onları inceleyelim…

Sezon başı Avrupa çapında önemli futbolcuları bir araya getiren Galatasaray, böylesine önemli bir malzemeyi futbol bilgisi şüpheli Skibbe’nin eline teslim etti. İlk blog yazımda Steve Jobs’tan bahsetmiştim. Jobs, Apple’da daima alanında en başarılı kişilerle çalışmış, şirket bünyesinde bu kriterlere uygun kişiler yoksa başka şirketlerden yüksek miktarda hisse opsiyonu ve yan imkanlar sunarak onları Apple’a transfer etmiş. Apple’ın başarısının bir diğer sebebi en iyileri bir araya getirmesi ve Jobs’un liderlik yaklaşımıyla onlardan bir harmoni yaratmasıdır. Şu durumda elinizde çok iyi bir orkestra olabilir ama ortaya çıkacak eser maestronuzun yeteneği kadardır.
Başarısızlığın bir diğer nedeni, Galatasaray’ın futbol yönetimini profesyonellere delege edememesidir. Adnan Sezgin iyi bir Galatasaraylı olabilir ama her şeyi kontrol etme ve teknik direktörü yönetme ısrarı, yaptığı seçimlerde yanlış üstüne yanlış yapmasına sebep olmuştur. İyi bir lider ekibindeki ilgili kişilere işi delege etmeyi bilen kişidir. Yanlış gördüğü noktalarda, bu kişilere gerekli uyarıları yapar ve sürecin düzeltilmesi sürecini de aynı şekilde delege eder. O zaman Galatasaray yeni sezonda mutlaka bir profesyonel futbol yöneticisini ekibe getirmeli, bu kişi teknik direktörle yakın bir şekilde çalışmalıdır. Benim ısrarla bu pozisyon için önerim Can Çobanoğlu.

Bilgi Üniversitesi’nde MBA yaparken ‘Applied Leadership’ dersinde bir sunum yapmıştım. Bu sunumda iyi bir liderde olması gereken 3 özelliği şöyle sıralamıştım:
- Hardwork (Çok çalışma)
- Patience (Sabır)
- Commitment (Bağlılık)

Galatasaray, 4 sene üst üste şampiyonluk kazandıktan sonra UEFA ve Süper Kupa’yı kazanmıştı. Bu başarılar bir süreç içerisinde gelmişti. Bu sene kupayı alan Shaktar Donetsk, 5 yıllık bir program sonucunda kupaya uzandı. Galatasaray, vizyoner bir teknik direktör, profesyonel bir yönetici ile uzun vadeli bir planlama yaparak ama en önemlisi istenilen hedefe bağlı kalıp sabrederek ve çok çalışarak aynı başarılara ulaşacaktır. Yeter ki geçmiş hatalar tekrarlanmasın…


Bir markayı yaşatan en önemli etken marka vaadine olan bağlılığı ve onu yaşaması.

Bu vaadi yaşaması kadar önemli diğer nokta ise müşterisine sunduğu deneyim.

Geçen gün öğlen yemeği için kendimi şımartmaya karar verdim. 2,5 aydır yaptığım diyetten ve günlük iş temposundan sıkıldığım bir an kendimi Wagamama’da buldum.

Hemen girişte bir masaya oturdum. Oturduğum yer, mutfak bölümünü doğrudan görüyordu. Siparişleri beklerken mutfakta çalışan aşçıları gözlemledim. Hepsi, arka arkaya önlerine konan sipariş fişlerine rağmen, hallerinden memnun gözüküyorlar, birbirleriyle şakalaşırken yemekleri hazırlıyorlardı.

Siparişleri getiren garsonların bir tanesinin bile yüzünde, sıcağa ve restorantın artan kalabalıklığına rağmen hoşnutsuzluk belirtisi yoktu. Garsonum gayet ilgili bir şekilde yemek önerileri yaptı. Çok uzun bir süredir bu kadar keyifli bir öğlen yemeği yememiştim. Üstüne üstlük yediğim tatlı sayesinde bir anda bütün dertlerimi unuttum.

Sonuçta pozitif bir yemek yiyerek günümün geri kalanını çok güzel bir şekilde geçirdim. Wagamama niye başarılı diye detaylı incelemelere hiç gerek yok. Sonuçta size vaat ettiklerini bütünsel bir konsept içinde sunup, aynı duyguları sizde uyandırabiliyorsa işlem tamam demektir.

Bir öğlen kendinizi şımartmak isterseniz Wagamama’ya mutlaka uğrayın…En azından gününüzün geri kalan stresini unutursunuz…






Bu sezon Galatasaray için her anlamda kayıp bir sezon oldu. Beden eğitimi öğretmeni Skibbe’nin zaten bir şey yapamayacağını biliyorduk. Üstüne henüz antrenörlük konusunda yetersiz olan Bülent Korkmaz da gelince işler hiç iyi gitmedi. Zaten yeni sezonda Bülent Korkmaz’ın takımın başında olmayacağı belli oldu. Bence de en doğrusu bu olur, her iyi futbolcu iyi antrenör olacak diye bir kural yok.

Galatasaray’la ilgili yazacak çok şeyler var. En güncel konu antrenör durumu olduğu için bu konuya değinmek istiyorum. Gazetelere ve internete göz atınca ön plana çıkan birkaç isim var: Bernd Schuster, Co Adriaanse ve Paul Le Guen.

Bernd Schuster, antrenörlük kariyerinde 3 kupa kazanmış. Shaktar Donetsk ile kazandığı Ukrayna Kupası, Real Madrid ile kazandığı lig şampiyonluğu ve İspanya Süper Kupası. Onun dışında kariyerinde göze çarpan bir başarısı yok. Gazetelerden okuduğum kadarıyla Galatasaray’dan 20 milyon Euro transfer bütçesi bekliyormuş. Galatasaray’ın maddi durumunu düşünürsek gelme ihtimali düşük. Açıkçası Alman ekolü Galatasaray’a son yıllarda hiç fayda getirmedi. Sadece disiplinli diye bu ekolde ısrar etmek gereksiz,artık yeni ekollere bakmak lazım.

Co Adriaanse, Porto’yla lig ve Portekiz kupasını kazanmış, son olarak Red Bull Salzburg ile Avusturya ligi şampiyonu olmuş bir Hollandalı. Altyapıya önem veren bir hoca. Değişik ve bir o kadar sert antreman yaklaşımı sebebiyle ‘Psycho Co’ takma adına sahip. Schuster’e kıyasla biraz daha mantıklı bir seçim olabilir. Tek soru işareti görev aldığı son 4 kulüpten neredeyse 1 sene dolmadan ayrılması. Artık istikrarı yakalamak isteyen Galatasaray için bu açıdan sorun yaratabilir.

Paul Le Guen, Lyon’da 3 sene arka arkaya kazandığı şampiyonluk sonrası Glasgow Rangers ve Paris Saint Germain’de aynı başarıları gösteremedi. Bu sene sonunda PSG’yle bitecek anlaşması kulüp tarafından yenilenmeyince boşa çıktı. Bu anlamda diğer 2 adaya göre bir adım daha öne çıkmış durumda. Glasgow Rangers’ta takım kaptanıyla yaşadığı sorun ve fiyasko çıkan pahalı transferleri tek dezavantajı gözüküyor.

Bu 3 aday arasından, özellikle altyapıya önem vermesini düşünerek, Adriaanse’nin Galatasaray’ın antrenörü olmasını isterim. Bununla da kalmayıp Adriaanse’nin yanına, futbol dünyasını çok iyi bilen, Can Çobanoğlu da idari menajer olarak gelirse, Galatasaray'da uzun zamandır eksikliği hissedilen sinerji yaratılmış,parçalar daha yerine oturmuş olur.

Antrenör konusu önemli ama bu konu kadar önemli olan Galatasaray'ın yeni sezonda izlemesi gereken strateji...Bu konuya daha detaylı değineceğim...


Digital Age dergisi Nisan sayısının verdiği 'Nasıl Steve Jobs Olunur?' kitabını henüz bitirdim.

Steve Jobs'un yaptıklarını uzun uzun anlatmaya gerek yok. Sonuçta batacak denilen Apple'ın başına tekrar geçmesiyle şirketi getirdiği konum ortada.

Beni bu kitapta etkileyen noktalar Steve Jobs'un kullanıcı deneyiminin ön plana çıkartılması konusundaki takıntılı ısrarı ve işine olan bitmeyen tutkusu oldu.

Howard Schultz'ın 'Starbucks - Gönlünü İşe Vermek' kitabında da, Schultz'un kahveye olan derin tutkusunu hissedebiliyordunuz. Büyük şirketlerin bulundukları yerlere nasıl geldiğini incelerken ilk referans noktası liderin o işe olan tutkusunu ölçmek olmalıdır. Sonuçta işine tutkuyla bağlı olan kişi başarılı olmak için ne yapar eder bir yolunu bulur.

Kitaba geri dönersek, zaman zaman gereksiz tekrarlar var. Anlatılan anektodların zaman aralıkları hakkında bilgi yok, iPhone lansmanından bir anda şirketin ilk kurulduğu yıllara dönüyor. Benim notum 3.5 / 5.0.

En son 2005 yılında bu blog sayfasını oluşturmuştum. Üzerinden bayağı zaman geçmiş, daha da vakit kaybetmeden blog sayfamı tekrardan aktif yapmaya karar verdim. Blogumda hayata, kendime, iş dünyasına kısaca herşeye dair paylaşımlarda bulunacağım. Okuyanlara keyif ve ilham verebilirsem ne mutlu bana...

Çağdaş

Add to Technorati Favorites